KENDİMİ ÖZLÜYORUM
(Zaman zaman ve bazen,
kendimleyken üstelik.
Ve yakınken bana bu kadar,
nasıl da uzağım içime.
Sanki içimde,
benden başka bir ben büyüyor,
şimdi çocuk, eski ben gibi.
Tehlikeli, duygusuz, en kötüsü;
Beni benden uzaklaştıran…)
Bazen duygularımı özlüyorum. Öfkelerimi, kızgınlıklarımı ve beraberinde gelen dargınlıklarımı. Küsmelerimi hayata ve insanlara…
Bazen kendimi özlüyorum. Beni ben yapan onca duygudan yavaş yavaş uzaklaşmalarımı izliyorum, elemle. Nasılda sakinim şimdi. Oysa, kırmak istiyorum bazen eskisi gibi, insanları değil bütün cam eşyaları…
Gücümün yettiği hep eşyalar olmadı mı, bunca zaman?
Kırılması gereken insanları kıramadığım için değil miydi, her öfkemde kırıp attığım; onca anı dolu, değerli cam vazolarımı ve içindeki solmaya mahkum kasımpatı çiçeklerimi…:(
Suskunum, konuşmayı anlamlandırmak için sebepler arıyorum ve özlüyorum bazen kendimi. Hayattan hıncımı alır gibi yaşadım yıllarca ama gördüm ki, insan yalnızca kendinden alabiliyor hıncını. Hayatın umurunda bile olmadığını görüyorsun, işte bir acı gerçek daha. Ölüm gibi. Ölümü merak ediyorum zaman zaman. Ve ölmekten korktuğum anlarım oluyor. Anılarıma sarılıyorum sımsıkı, gözlerini kapayan bir çocuk gibi, güzel şeyler düşlemeye çalışıyorum. Ölüm hiç yokmuş gibi…:(
Çileli gözlerimle aynada yüzleşmezsem daha mutluyum, biliyorum. Her cümlenin beynime bir ok gibi saplandığı, hafızamdan kurtulma çabama eşlik ediyor, benimle birlikte geçen yıllar.
An olacak unutacağım her şeyi…
Ve onca yaşanmışlığı unutmam için
çabalıyor olmalı yıllar.
Beynimle bir olup,
kıvrım kıvrım akıyorlar.
Sökülüyorken hafızamdan,
bir bir anılar…
Saçlarım beyaza,
Cümlelerim titrek bir sese
Yavaş yavaş,
esir oluyorlar…
An olacak unutacağım her şeyi…
|